8 Şubat 2010 Pazartesi

Balls Of Fury


Çok şirin bir film bu bence. Aklıma geldikçe kıs kıs gülüyorum. Komikliğin hakkını vermiş gibi.

Pinpon turnuvası gibi bir şeyler var. Bir adam var. Öyle yani. Komik momik.

The Net 2.0


Şebnem DÖnmez, Demet Akbağ gibi pek çok ünlü oyuncunun da içinde bulunduğu yabancı bir film. ( Amerikan mıydı İngiliz miydi bilemedim bir an).

Güzel bir konusu var. Alışılmadık şeyler, kimin eli kimin cebinde durumları, al bir de buradan yak dedirtecek olaylar görmek mümkün.
İStanbul'a iş içn gelen bir bilgisayar mühendisi teyzenin bir komploya maruz kalmasıyla birden bire aranan bir suçlu olmasını anlatıyor. Enteresan yani.

Genel itibariyle güzelce bir film. İzlemeyen varsa, tavsiye ederim.

Gerilim Hattı


Dağa tırmanmaya giden kızlı erkekli bir gençler grubunun hanibal tarzı bir yaratığın eline düşmesiyle ilgili bir film. Tipik korku- gerilim filmi. Yok efenim gözlüklü oradan gitmeyelim demiş, onlar da onunla korkuyor diye dalga geçmişler de oradan gitmişler, sonra da vah başıma gelenler. Öyle yani. İzlemeyin bence. Yine de siz bilirsiniz.

Sonunda hepsi de ölüyor ama söyleyeyim. Zaten bildiğim kadarıyla mekan Balkan Yarımadası ve orada böyle olaylar gerçekten de var. Şaka değil gerçek misali. Ama yine de izlemeyin olum.

Kaplumbağalar da uçar


Bir mülteci kampında yaşayan küçücük, el kadar çocukların hikayesini anlatıyor film biz izleyicilere. Ve onların hikayesi en derin hatlarına kadar görmeye değer.

Filmin başından sonuna kadar bizimle olacak 3 çocuk var. Biri minik bir kız. Biri en az kız kadar minik bir erkek. Diğeri de kızın sürekli sırtında taşıdığı ufak bir bebek.

Aslında sandığınız şeylerin, sandığınız gibi olmadığını anladığınızda koca bir oha patlatacaksınız. Emin olun ve gidin bu filmi izlemediyseniz izleyin.

İki Dil Bir Bavul


Yeni mezu olup da, bir köye atanmış öğretmenin yaşadıklarını konu alan bu filmde, insana oha dedirten bir kaç şey var. Çoğu öğrencinin Türkçe bilmemesi, 5. sınıfa kadar tüm öğrencilerin aynı sınıfta ders görmeleri, içecek su bulmakta zorlanma halleri ve daha niceleri.

Film tam anlamıyla ev yapımı denilebilecek bir türden. Ama diğer ev yapımlarından çok daha fazla doğal. Bildiğin doğal lan hatta.

Sevimli film. İzlemeseniz de olur ama güzel yani. Yapmayı akıl edeni tebrik edilesi cinsten.

Death Race


Hemen hemen Gamer tarzı bir film. Yine olay hapishanede geçiyor. Tek farkı bu ölümüne bir araba yarışı. Ve şunu da söyleyebilirim ki, Gamer'dan çok daha iyi bir film. Reyting saplantısı olan bir hapishane müdürü teyze sayesinde kadınların ne kadar da çakal olduklarını saptamak mümkün. Filmin her dakikası ayrı heyecan, ayrı aksiyon.

Bambaşka bir şeyler var işte bu filmde. Şiddetle tavsiye edilir. Bir de bu filmin eskisi var. Aman karıştırmayalım lütfen.

Gamer


Bilenler bilirler. Fena bir yapımdır bu da.

Hapisanedeki idam mahkumlarının, nasıl olsa ölecek insanların, kantır sıtrayk tarzı bir çarpışmaya tabi tutulmasıyla yapılan bir tv programını ve sonunda tüm insancıkları buradan kurtarmaya çalışan bir başka insancığı anlatıyor.

Her şey reyting için.

The tournament- Turnuva


Alın işte dünyanın en iyi filmlerinden biri. Hiç abartmıyorum da üstelik. Şaka değil gerçek. Bu film de alışılmadık bir kurguya sahip. Sürükleyici bir yapısı var.

30 suikastçının insanların üzerinden para kazandığı bir oyuna katılmasıyla başlıyor. Sona kalan dona kalıyor. Yaşamaya hak kazanıp, büyük ödüle konuyor. Ve bu turnuvada iki kişi çok önemli. Biri, gelmiş geçmiş bütün turnuvalardan mezun olmuş amca, diğeri bu amcanın son turnuvaya katılma sebebi insan.

Bana anlattırmayın şimdi konuyu. Gidin izleyin kardeşim. Bu film kaçmaz.

Up in the air


Bu film hoş bir film. Alışılmadık bir senaryosu var. Ve filmin sonunda bir erkeğin nasıl yola geldiğini, nasıl da aşık olduğunu ve aşkının peşinden nasıl da koştuğunu göreceksiniz. Ama boşuna heyecanlanıp sevineceksiniz. Çünkü aynı erkek, duygusuzlaşmak adına bir sürü sebebi olduğunu görecek. Ve zurnanın zort dediği noktayla tanışıp, memnun olacağınıza şüpheniz olmasın.

İzlenmeye değer mi? Neden olmasın.
Kesinlikle izlenmesi gereken bir film olduğunu söyleyemesem de, hoştur kendileri.

Morganlar Nerede?


Bu filme de hiç başka film yok diye gittimdi. Sayılı sinema deneyimlerimin içine bu filmle turp suyu sıkmak istemezdim. Öyle diyeyim siz anlayın. Daha da lafa gerek yok.

Zaten filmin Türkçe'si de böyle değil. Did you hear about the Morgans diyor. Allah aşkına yapmayın.

The Invention of lying


Normal şartlar altında asla izlemeyeceğim bu filmi, zavallı yurt odamda artık izleyecek bir filmim kalmadığı için izlemek zorunda kalmıştım. Ve o zaman, ne kadar önyargılı bir insan olduğumu bir kez daha farkettim.

Bu tür filmlerden hoşlanmayan birinin bile son derece seveceği bir film. Yalan diye bir şeyin olmadığı bir coğrafyada geçiyor. Ve söz konusu yerde, kimsenin yalan söylememesini bırakın, 'yalan' diye bir kelimenin varlığı bile yok. Ve kahramanımızın yalanı keşfetmesine kadar berbat olan hayatı, yalan söylemesiyle bir anda yoluna giriyor.

İnanılmaz enteresan diyalogları olan bu filmde, güleceğinizden şüpheniz olmasın. (yine de izlenecek daha iyi filmler biliyorum)

(Filmi izlediğinizde farkeder misin bilmem ama, bana sanki ateist bir ekip tarafından hazırlanmış gibi geldi. Ben biraz fesat bir insanım, belki de paranoya yaptım ama azıcık bir bakın bakalım size de öyle gelecek mi)

The Road


2009 yapımı, pek bir başarı sağlayamamış bu filmde, yine geleceğe dair bir şeyleri görmek, anlam vermek mümkün. Hiçbir şey düşünmeden, sırf ibret almak için izlenebilecek bir film.

Bir çok sahnesi fazla sıkıcı aslında. Ve yine pek çok kısmı da anlaşılmaz. Filmi değişik bir kurguyla vermek istemişler ama nedense bu kurguyu izleyiciye göstermeyi pek başaramamışlar. Yine de, en azından bizi neyin beklediğini görmek için izlemek de lazım.

(Dipnot: Cidden çok sıkıcı kısımları var. Hiç düşünmeyin, bu sıkıcı kısımları atlayın. Önemli bir şey yok oralarda zaten.)

Babylon A.D.


Vin Diesel'in başrolünü üstlendiği bu harika filmi izlemeyen varsa çeksin gitsin bence. Hemen izlesin.

Filmin gelecekten bahsettiğini anladığınız anda bir şok oluyorsunuz. Ve geleceğin filmde bahsedildiği gibi olabileceği ihtimalini düşündüğünüzde daha bir şok oluyorsunuz. Bir kızı, New York'a götürme görevi verilen eski ordu mensubu abi ile yapılan yolculuğu konu alıyor film. Ve bu sırada bir sürü şeye değinilmiş.

Ayrıca, yorum sitelerinde nedense bu film için 'sıkıcı', 'vakit kaybıydı' gibi yorumlar yapılmış. Herkesin fikri kendine olduğu kadar, bu film de izlenmeye değer. Siz onlara bakmayın bence.

Street Fighter: Chun-Li Efsanesi


Bu film ne zaman aklıma gelse Chun-Li karakterini canlandıran Kristin Kreuk'u düşünürüm. Kendisi pek tatlı bir kadındır. Özellikle filmde o kepçe kulakları bile çekici geliyor insana.

Son derece zeki ve güzel olan, dövüş konusunda kendini bırakmış ustalarını bile aşmış bu kız, babasını kurtarmak için neler neler yapıyor. Filmin bu kısmı enteresan olduğu kadar, kızı ilgilendirmeyen bir başka kısmı da çok enteresan. Ama ben bu kısımdan bahsetmeyeceğim. Gidin kendiniz izleyin.

Denemeye değer.

Das Wilde Leben


Bu filmi bilenler bilmeyenlere anlatsın. Bu film öyle bir film. Bir kızın hippilerin arasında düşmesi üzerine bir film. Son derece akıcı, son derece sevilesi, gayet de enteresan. Hem politik, hem değil. Hem komik, hem üzücü.

İzlerken biraz sıkılabilisiniz ama. Onu da söylemek lazım. Yine de film ileri tuşuna basa basa izleseniz de güzel film. Natalia da fevkalade bir oyunculuk sergilemiş.

Ayrıca filmin soundtracki de dinlemeye değer. Natalia Avelon ve Ville Valo'dan summer wine. Ama ben size Nancy Sinatra ve Lee Hazelwood'un summer wine'ını tavsiye ediyorum.

Death Proof


Quentin Tarantino. Canına yandığım insan. Öyle hoş bir film yapmış ki, baldan tatlı.

Filmimiz 4 genç kızın bir pisikopat tarafından munharca katledilmesini konu alsa da, . sonradan bu deli danayı katleden 3 kız daha da mühim bence. Filmin repliklerinden tutun da, bacak mankeni zenci kızına, sopalarla dağıtılan beyinlere, efektlerine kadar her şeyi pörfekto.

Film adını, bu az önce bahsettiğim pisikopatın, sürücü koltuğunda oturan kişi için ölüm geçirmez olan arabasından alıyor. Araba ölüm geçirmediği gibi, can almakta da usta. Ama ben o pisikopata buradan diyorum ki, her kuşun eti yenmez ulan.

Chocolate


2008 yapımı bu filmi muhtemelen bilmiyorsunuz. Adından haberdarsanız da bir başka filmle karıştırıyorsunuz. Fakat bu çikolata, Prachya Pinkaew'in yönetmenliğini yaptığı çikolata.

Filmimiz otistikimsi bir kızın hikayesi gibi bir şeyini anlatıyor. Kızın otistik olduğundan emin değilim. Ama bir sorunu olduğu belli. Filmin yarısının dövüş sahnelerinden oluştuğunu, ve bu dövüş sahnelerinin şimdiye kadar izlediklerimin arasında özel bir yerleri olduğunu belirtmeliyim. Ayrıca, tüm dövüş sahnelerinin gerçek olduğunu da söylemekte fayda var. Dublör dediğimiz olay bu filmde yalan kalıyor. Bu otistik kızımız, annesinin zamanında bir mafyayla olan bağı yüzünden bütün milleti dövüyor, hepsinin ağzını burnunu kırıyor.

Filmin ilerleyen kısımlarında karşınıza hiç beklemediğiniz şeylerin çıkması da muhtemel. Ben diyorum ki, siz siz olun. Bu filmi de izleyin.

Natural Born Killers


Hayatımın içine kadar işlemiş bu filmde, içime işlemiş diğer filmlerde olduğu gibi Quentin Tarantino izleri görmek pek mümkün. Filmin yönetmeni zartu zurtu beni enterese etmiyor doğrusu. Ayrıca konu anlatmakta pek iyi olmadığımı da hesaba katarsak, diyebileceğim çok az şey var.

Aslında film, izleyicide bırakması çok güç bir ana tema üzerine hazırlanmış. Filmin asıl konusunu meraklılarına söyleyeyim: Aşk. Mickey ve Mallory sayesinde, diğer aşk filmlerinden çok farklı bir aşkı tanımak mümkün. Konunun aşk olması sizi yanıltmasın, aşk filmlerini sevmeyenler için söylüyorum bunu. Muhtemelen filmi izleyince filmin gösterilen kısmının aşktan çok aksiyon olduğunu göreceksiniz.

Kesinlikle en az bir kere izlenmesi gereken bir film.

7 Şubat 2010 Pazar

Giriş

Düşündüm taşındım sonunda film arşivimi siz değerli okurlarıma açmaya karar verdim. Uzun zamandır gerçekleştirmek istediğim bu projede gaz sebebim olan Sinvegur arkadaşımı da takdire şayan buldum.

Kendisi, açtığı film blogu sayesinde bana müthiş bir yol gösterici oldu. Değerli dostumuza, www.hafifsinema.blogspot.com , www.hafiftarih.blogspot.com , www.sinvegur.blogspot.com adreslerinden ulaşabilirsiniz. Ulaşamazsanız bilin ki, ben linkleri yanlış verdim, en kısa zamanda da düzelteceğim. Bundan şüpheniz olmasın.