18 Mart 2010 Perşembe

Triage- Oyuncu


Savaş fotoğrafçısı olan bir adamın ve kendisi gibi savaş fotoğrafçısı olan en yakın arkadaşının 'kurdistan(!)'da yaşadıkları anlatılıyor. Eve dönen sevimli süper kahramanımızın en yakın arkadaşının eve dönmemesi üzerine, kahramanımızın da içinin içini yediğini gören sevgilisinin bir şeyler olduğunu sezmesi üzerine yaşananlar var. Süprizlerle dolu, yarı sıkıcı bir film. Tam adama sövecekken, seveceksiniz. Falan filan.

Sıkıcılığına rağmen izlenmeye değer. Eminim etkilenilecek şeyleri göreceksiniz.

Yalnız filmde çatışmaların geçtiği yerler için kürdistan tanımının kullanılması da ayrı bir saçmalık. Sen kalk koskoca film yaz, çek; ama gel gör ki gıdım genel kültürün olmasın. Kınadım seni.

WTF?

4 ay 3 hafta 2 gün


Romanya'da geçen bu filmde iki genç kızımız först leydiiiz temasını paylaşıyorlar. Olayın başından sonuna kadar onlar varlar.

Size diğer sitelerde yapıldığı gibi, ne oluyor ne bitiyor çıkış noktası nedir, bunları söylemicem. Zira ben herhangi bir yerden bilgi edinmeden izledim bu filmi ve çok fazla 'oha' diyip, meraktan geberme duygusunu tattım. İstiyorum ki siz de tadın aynı duyguyu.

Genç kız olmanın- daha ziyade salakbirgençkız olmanın- nasıl da zor olduğunu anlayacak olabilirsiniz. Bilemiyorum.

Dram filmidir. Gram gülmece içermez.

(Not: Altın palmiye de kazanmıştır.)

From Paris With Love- Paristen Sevgilerle


Fransa'da -aslında kim nerede ne yapıyor anlamadım ben. Çin falan bile giriyor bir ara işin içine- büyükelçilikte çalışan bir adamın, görev arkadaşıyla tanışıp çökertmeye çalıştığı çeteleri çökertene kadar yaşadıkları ve nasıl ihanete ugradıgı anlatılıyor. Filmin konusu bu değil tabi ama şimdi söyleyip de süprizini kaçırmak istemiyorum.

Bu arada bu bahsettiğim adam normal 'insan' bir insan. Ama görev arkadaşı delinin önde gideni.

Konusunu güzel işleyememiş olsa da, atraksyonlarıyla pek güzel bir film. İzlemeye değer mi? Değer.

17 Mart 2010 Çarşamba

Live one, die twice-Bir kere yaşa iki kere öl


Kocasını tekne kazasında kaybedeben kadının birinin içine sürüklendiği entrikalar anlatılıyor. Ummadık taş baş yarıyor falan filan.

Filmin konusu güzel olsa da kurgusu çok iyi olmamış. Daha iyi bir yapımla çok daha güzel hale gelebilirmiş. Aslında olaylar alışılmadık, fakat izleyici olarak bir sonraki adımı tahmin etmenin çok kolay olduğu bir film. Biraz da beceriksizce.

Merak duygunuz pek kabarmayacak. Ama yine de vakit geçirmek adına güzel olabilir.

(Benceğ)

Duvak- The Painted Veil


2006 yapımı bu film bir kitaptan uyarlanma. Çoğu yerde 1920'lerde iki ingiliz arasında geçen aşkı anlatıyor dense de ben bunun daha çok bir kadının istemeyerek evlendiği kocasıyla yaşadığı hayatı, düşünülenlerin nasıl da tersine döndüğünü anlatan bir film olarak görüyorum.

Dram, romantiğzim, entrika vs vs var içinde.

Bakteriyolog kocasıyla birlikte kolera salgınının ortasına giden ve hiç aklına gelmeyecek şeyler yaşayan bir kadın...

Yukarıda verdiğim bilgileri seven varsa buyursun.

16 Mart 2010 Salı

Şimşek hırsızı


Film Yunan mitolojisi üzerine kurulu.
Tanrıların kavgaları, ve dünya üzerindeki yarı insan-yarı tanrı çocuklarının zımbırtıları.

Güzel film. İyi ve değişik bir kurgu olmuş.
Yapanlara, eğer beni duyuyorlarsa, buradan aferin demek isterim.

15 Mart 2010 Pazartesi

İskenderiyeli Hypatia- Agora


Bir kadın filozof* olan Hypatia'nın Mısır'daki Hristiyan-Yahudi ve Pagan tartışmaları arasında geçen hikayesini ve buna rağmen bilimden asla vazgeçmeyişini anlatan güzel bir film. O dönemde kadınlar hiçbir amaca hizmet etmezken Hypatia, bilim için kafayı bile yiyor. Düşünün artık ne cesaret. Aklı fikri bilimden başka bir şeye yaramayan hanım kızımız pek de güzel.

Film aynı zamanda din tartışmalarının zamanla yerini büyük bir yobazlaşmaya bırakmasını da çok iyi bir şekilde işlemiş. Ummayan taş baş yarar gibi bir temaya bağlayabileceğimiz bu filmde taşlar havada uçuşuyor.

Eğer bu tip şeylere merakı olan varsa, gelsin izlesin.

*Hypatia, incir çekirdeğini doldurup taşıran çalışmalar yapmış, döneminde siyasi olaylada da rol oynamış bir filozof olmasına rağmen kendisi hakkında pek bir bilgi birikememiştir. Daha doğrusu adından çok fazla söz edilmez. Nedendir bilmem. Meraklısı varsa, yüce gogula yazsın, bir baksın bakalım. Döneminde bilmemne adı verilen bir okulda ders veren bu tapılası güzel, zeki, becerikli abla çok pis bir şekilde öldürüldü.

14 Mart 2010 Pazar

Adalet Peşinde


Yolculuk esnasında aklıma geldi, oha dedim nasıl olmauş da yazmamışım. Eski aslında ama keyifli bir film. Gözlerinin önünde ailesi öldürülen bir amcanın, ailesinin katillerinin bulunamaması üzerine yaptıklarını anlatıyor.

Şöyle söyleyeyim, filmin sonuna kadar adama leyla olacaksınız. Öyle çok seveceksiniz, yaptıklarını öyle bir takdir edeceksiniz, aklına kayıtsız şartsız kurban olacaksınız ki sormayın. Ama filmin sonunda öh bu muymuş diyeceksiniz. Yanlış anlaşılmasın, film için değil, adama boşuna kurban olasınızın geldiğini farkedeceksiniz.

Onun dışında keyifli bir film. Alır başını sürükler, sen bile anlamazsın okur.

10 Mart 2010 Çarşamba

Under The Mountain


Annesi ölen ikiz insanlarının amcalarının yanına gitmesiyle başlayan bir hikaye. Amcalarının komşusu olan bir aile hakkında tuhaf şeyler sezmeleriyle başlıyor olaylar. İkiz olmalarının bir anlamı var. Yanardağların altında hapsedilmiş bir takım canlılar hikayenin baş karakterlerinden gibi bir şey. Değişik bir yapım olmuş.

Çok iyi bir film diyemesem de öylesine izlenebilir. Ama gaza gelip de para verip gitmenin de lüzumu yok. Yine de diyorsan ki, parabol kızım sana ne, buyur git. En büyüğünden pıtpıt bile al.

8 Mart 2010 Pazartesi

Vampir İmparatorluğu-Daybreakers


Filmimiz 2019 yıllarında seyir ediyor. Yok efenim neymiş, dünyaya vampirler hakim olmuşmuş, insanların hemen hemen hepsi vampir dönüşümünü kabul etmişlermiş, kabul etmeyenler de diğerlerinden kaça kaça yaşıyorlarmış, falan da filan.

Vampir dostlarımız ve insan kankalarımız arasındaki ardı arkası kesilmez bir mücadele. Tam ben bunları yazıp, filmi yermeye devam edecekken, heyecanın doruk yapması da ilgi çekici tabi.

Sonlara doğru vay bea dedirtiyor. İzlesen de olur okur, izlemesen de.
Filmin ingilizcesi de daybreakers ha.

7 Mart 2010 Pazar

Öldür Onu


Ali Ceylan'ın anısına yapılmış bu filmde komik bir kantri-vestern havası yaratılmaya çalışılmış. Peki başarılı olunmuş mu? Bence olunmamış. Neden dediğinizi duyar gibiyim. (Yalanın Allahı)

Film aslında çok bambaşka bir komedi vaad ediyor. Başladığı zamanlarda hafiften seziyorsunuz. Hele bir de başlamadan önce gogula yazıp bi baktınızsa ne ala. Ama filmin ilerleyen sahnelerinde gerek oyunculuk vazifesini yerine getirememiş kimseler, gerek yine aynı kişiler yüzünden filmin havası sönüyor.

Kamerasıları çok iyi değil zaten. Hatta başlarda 90'lı yıllarda çekildi zannediyorsunuz. Ama sonra konuşmalardır zartlardır zurtlardır dank ediyor kafa. Hea yeniymiş lan diye afallarsanız korkmayın.

Olmamış ya.. Ama keşke olsaymış. Konusu iyiymiş çünkü. Espiriler de güzelmiş. Ama olmamış. Tiri points goz tu... Gitti gider.