18 Mayıs 2010 Salı

Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar

İspanyolcana bir film işte. Almadovar'ın filmiymiş. Aslında düşününce Acı aşka da benziyor ha. Çarpık çurpuk ilişkileri var insanların.

Komik film. İzle hadi.

Acı Aşk

Adını duyarak romantik olduğu izlenimine kapıldığım bu filmi kuzen zoruyla izlemiş biri olarak kesinlikle izlenmesi gerektiğini düşünüyorum.

İnanılmaz bir piskoloji ve aşkı ele aldığı açı fazlasıyla objektif.
İnsana öyle absürd cümleler kurduran bir film anlayacağın okur.

Fotoğraf bulamadım. Cansu Dere, Halit Ergenç ve Gümüş diye bir dizi vardı ya o oynuyor.

Oha olum gidin izleyin. Çok iyi bu film. Çekene de yazana da saygılar.

Onur Ünlü'ymüş filmin senaristi de.

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Aşk Geliyorum Demez


Romantik filmlerden tiksindiğim kadar başka hiçbir şeyden tiksinmiyor olsam da bu filmin 41.dakikasından 42.dakikasına kadar olan kısmı beni benden alıp gülme krizlerine soktu.

Bu kadar komik bir sahne de hatırlamıyorum. Sırf orayı izle. Ama yine izle.

The Informant


Keç mi if yu ken'in daha şizofrenik ve basit hali. Sakın Türkçe dublaj izleme!

Serious Moonlight


Bir kadının kendisinden ayrılmak istediğini söyleyen kocasının ayrılmaması içinn yaptıklarını konu alan bu film, komikçe ve güzelce. Şiddetli tavsiye değil. Ama izlersen gülürsün.

Hırçın Sevgilim


Bu filmin adının bu olmadığını iddia eden pek çok kimse olduysa da, google yazdınmıydı çıkan şeylerden biri de bu film.

Yaklaşık 2.buçuk saatlik bir film. Koreli insan ifade ve dilleri bulunduğundan zaman zaman çok absürd bir hal alabiliyor. Fakat genel anlamda hem deli gibi komik, hem drağmatik hem de rumantik.

Bu filmi ısrarla tavsiye etmemdeki neden ise filmin sonunda gizli saklı.
Eğer sabrın sonu selametse buyur izle bu filmi okur.
Şiddetli tavsiyelerden biridir bu da.


(Zort diye filmin sonunu açanlar hiçbir şey elde edemeyecekler. Adam gibi izleyin)

26 Nisan 2010 Pazartesi

Redline


Hız tutkusu filmi.
Büyük bahislerin döndüğü bir çevrede geçiyor. Anlatılamayacak kadar alakasız. Ama güzel.

Dibnotte: Benden uyarması. Türkçe dublajını izlemeyiniz.

Ev hapsi/ 100 feet


Kocasını öldüren bir kadının ev hapsindeki günlerini konu almaca.

Korku, gerilim.

Hoş bir yapım. Ama sürüklediği kadar sevindirmiyor sonunda.

Doctor parnassus


Fantastik bir film.

Gezgin bir hikayeci ile şeytan arasındaki bahsi konu alıyor.
Gezgin amca dediysek, insanların hayallerine hükmedebilen bir amcadan bahsediyoruz. Bu amca karavanıyla gezip millete değişik şeyler şey ediyor. İzle işte. İlginç bir öykü. Komik, mistik vs vs.

Tavsiye.

The Heavy 2010


Ekşın filmi. İlk başlarda pek sıkıcı gelebilir. Sonlara doğru deli dehşet aksiyon içermese de şaşırtacak bir kaç unsur var.

İzlemek zorunlu değildir.

23 Nisan 2010 Cuma

Shutter Island -Zindan Adası-


Lagaluganın luzumu yok. Oha. İzlemeyen kalmasın.
Bu filmi izlemeyen de gözüme gözükmesin.

22 Nisan 2010 Perşembe

Melekler ve Kumarbazlar


Memleketimden kareler.

17 ağustos depreminden sonra bir kaç arkadaşın hayatındaki dram dolu bir şeyler anlatılıyor.

Güzel de anlatılıyor.

Konak


Bildiğimiz tipik korku filmi. Hatta daha iyi bildiğimiz tipik Türk korku filmi diyebilirim. Ancak, her ne kadar ben tipik bir korku filmiyim. Bir grup haylaz öğrenci, işte önce gözlüklü ölür, gözlüklü yoksa bir sarışın mutlaka vardır gibi bir izlenim veriyor olsa da, 'tipik' filmlerden biraz daha değişik.

Değişik dedimse hemen gaza gelip izlemeyin. Filmin adını aldığı konakta yaşanan olayların bilinmeyen yüzleri değişik olan. Yani 'bir grup gencin' orada asıl olma amacı enteresan.

Onun dışında son derece saçma, son derece 'tipik' bir hali var. Yer yer henibıldan yer yer testere 1-2-3-4-5 ten, olmadı son duraktan etkilenmeler de yok değil.

Ha derseniz ki ben okul, dabbe1, dabbe2 ve türevlerini de izliyorum, bana bir şey olmuyor; buyrun izleyin.

15 Nisan 2010 Perşembe

Hayat Var


Bu da bir diğer ödülü bol filmimiz. Bu da diğerlerinden farksız. Kimse konuşmuyor, dış sesler konusunda teknolojiden yararlanılmaya lüzum görülmemiş, ifadesiz; insan üzerinde piskolojik etki bırakan surat ifadeleri, bir haber insan halleri... Ödüllü filmlerde aradığınız tüm sıkıcılık burada da var.

Bir kızın dırağmı desek yeridir.

Ama güzel mi? Evet.
İzleyin mi? Evet.

Uzak İhtimal


Rotterdam, İstanbul, bilmem ne, bilmem ne film festivallerinde bol bol ödül almış. Her ödüllü film gibi. Sıkıcının alası. Ama mesela bende bir huy vardır. Sıkıntıdan patlasam da izlerim o filmi. İşte bu da öyle bir film.

Bir imam ile kilisede görevli -rahibe adayı- yan komşusu çevresinde dolanıyor. Dinler arasında kendince bir köprü yapmış. Hoş işte.

13 Nisan 2010 Salı

Idiocracy !ŞiddetliTavsiye!



The best movie I have ever seen. Dünyanın en tatlı filmi gibi geldi bana. Yes. İngilizcem şaha kalktı.

Filmimiz bir ordu mensubu arkadaşın geleceğe gönderilmesiyle başlıyor. Arkadaş ordu mensubu olmayadabilir. Ama çok da önemli değil zaten o kısmı.

Gelecekte geçen bir filmden ne beklersiniz? Uzay istasyonları, kanatlı arabalar, ışınlanmacalar, robotlar, yüksek teknoloji, yüzdeyüz verim...
Ama bu filmde öyle olmuyor işte.

Geleceği bambaşka -ve bence kesinlikle doğru- bir açıyla ele almış bu film izlenmeye değer. Bak öyle her filmi önermem, önerdim mi de izle. Eline yapışmaz. Haydi bakalım.

Dipçik: Bu filmi izlememi sağlayan sevimli öğretmenim Kadri Kuram'a eğer bizi duyuyorsa buradan çok teşekkür ediyorum.

Neşeli Hayat


Bu film muhtemelen çoktan izlendi ve bitti. Hepiniz de izlediniz sanırım. Ama ben benim gibi sonradan görme arkadaşlara sesleniyorum. Fena film değil. Takdir edersiniz ki BKM mutfak oyuncuları rol alıyor bu filmde de. Hoş olmuş yani. Boş zaman aktivitesi olur bence. Güzel de olmuş. Öyle.

Leaves of grass


Uzun zamandır görüşmeyen ve birbirleriyle 'tarz'ları açısından alakaları olmayan İkiz kardeşlerin farklı hayatlarının nasıl çakıştığını konu alan çok şirin bir film olmuş. Yapanı tebrik ediyoruz. Harika demiyoruz. Ama olmuş mu, olmuş.

18 Mart 2010 Perşembe

Triage- Oyuncu


Savaş fotoğrafçısı olan bir adamın ve kendisi gibi savaş fotoğrafçısı olan en yakın arkadaşının 'kurdistan(!)'da yaşadıkları anlatılıyor. Eve dönen sevimli süper kahramanımızın en yakın arkadaşının eve dönmemesi üzerine, kahramanımızın da içinin içini yediğini gören sevgilisinin bir şeyler olduğunu sezmesi üzerine yaşananlar var. Süprizlerle dolu, yarı sıkıcı bir film. Tam adama sövecekken, seveceksiniz. Falan filan.

Sıkıcılığına rağmen izlenmeye değer. Eminim etkilenilecek şeyleri göreceksiniz.

Yalnız filmde çatışmaların geçtiği yerler için kürdistan tanımının kullanılması da ayrı bir saçmalık. Sen kalk koskoca film yaz, çek; ama gel gör ki gıdım genel kültürün olmasın. Kınadım seni.

WTF?

4 ay 3 hafta 2 gün


Romanya'da geçen bu filmde iki genç kızımız först leydiiiz temasını paylaşıyorlar. Olayın başından sonuna kadar onlar varlar.

Size diğer sitelerde yapıldığı gibi, ne oluyor ne bitiyor çıkış noktası nedir, bunları söylemicem. Zira ben herhangi bir yerden bilgi edinmeden izledim bu filmi ve çok fazla 'oha' diyip, meraktan geberme duygusunu tattım. İstiyorum ki siz de tadın aynı duyguyu.

Genç kız olmanın- daha ziyade salakbirgençkız olmanın- nasıl da zor olduğunu anlayacak olabilirsiniz. Bilemiyorum.

Dram filmidir. Gram gülmece içermez.

(Not: Altın palmiye de kazanmıştır.)

From Paris With Love- Paristen Sevgilerle


Fransa'da -aslında kim nerede ne yapıyor anlamadım ben. Çin falan bile giriyor bir ara işin içine- büyükelçilikte çalışan bir adamın, görev arkadaşıyla tanışıp çökertmeye çalıştığı çeteleri çökertene kadar yaşadıkları ve nasıl ihanete ugradıgı anlatılıyor. Filmin konusu bu değil tabi ama şimdi söyleyip de süprizini kaçırmak istemiyorum.

Bu arada bu bahsettiğim adam normal 'insan' bir insan. Ama görev arkadaşı delinin önde gideni.

Konusunu güzel işleyememiş olsa da, atraksyonlarıyla pek güzel bir film. İzlemeye değer mi? Değer.

17 Mart 2010 Çarşamba

Live one, die twice-Bir kere yaşa iki kere öl


Kocasını tekne kazasında kaybedeben kadının birinin içine sürüklendiği entrikalar anlatılıyor. Ummadık taş baş yarıyor falan filan.

Filmin konusu güzel olsa da kurgusu çok iyi olmamış. Daha iyi bir yapımla çok daha güzel hale gelebilirmiş. Aslında olaylar alışılmadık, fakat izleyici olarak bir sonraki adımı tahmin etmenin çok kolay olduğu bir film. Biraz da beceriksizce.

Merak duygunuz pek kabarmayacak. Ama yine de vakit geçirmek adına güzel olabilir.

(Benceğ)

Duvak- The Painted Veil


2006 yapımı bu film bir kitaptan uyarlanma. Çoğu yerde 1920'lerde iki ingiliz arasında geçen aşkı anlatıyor dense de ben bunun daha çok bir kadının istemeyerek evlendiği kocasıyla yaşadığı hayatı, düşünülenlerin nasıl da tersine döndüğünü anlatan bir film olarak görüyorum.

Dram, romantiğzim, entrika vs vs var içinde.

Bakteriyolog kocasıyla birlikte kolera salgınının ortasına giden ve hiç aklına gelmeyecek şeyler yaşayan bir kadın...

Yukarıda verdiğim bilgileri seven varsa buyursun.

16 Mart 2010 Salı

Şimşek hırsızı


Film Yunan mitolojisi üzerine kurulu.
Tanrıların kavgaları, ve dünya üzerindeki yarı insan-yarı tanrı çocuklarının zımbırtıları.

Güzel film. İyi ve değişik bir kurgu olmuş.
Yapanlara, eğer beni duyuyorlarsa, buradan aferin demek isterim.

15 Mart 2010 Pazartesi

İskenderiyeli Hypatia- Agora


Bir kadın filozof* olan Hypatia'nın Mısır'daki Hristiyan-Yahudi ve Pagan tartışmaları arasında geçen hikayesini ve buna rağmen bilimden asla vazgeçmeyişini anlatan güzel bir film. O dönemde kadınlar hiçbir amaca hizmet etmezken Hypatia, bilim için kafayı bile yiyor. Düşünün artık ne cesaret. Aklı fikri bilimden başka bir şeye yaramayan hanım kızımız pek de güzel.

Film aynı zamanda din tartışmalarının zamanla yerini büyük bir yobazlaşmaya bırakmasını da çok iyi bir şekilde işlemiş. Ummayan taş baş yarar gibi bir temaya bağlayabileceğimiz bu filmde taşlar havada uçuşuyor.

Eğer bu tip şeylere merakı olan varsa, gelsin izlesin.

*Hypatia, incir çekirdeğini doldurup taşıran çalışmalar yapmış, döneminde siyasi olaylada da rol oynamış bir filozof olmasına rağmen kendisi hakkında pek bir bilgi birikememiştir. Daha doğrusu adından çok fazla söz edilmez. Nedendir bilmem. Meraklısı varsa, yüce gogula yazsın, bir baksın bakalım. Döneminde bilmemne adı verilen bir okulda ders veren bu tapılası güzel, zeki, becerikli abla çok pis bir şekilde öldürüldü.

14 Mart 2010 Pazar

Adalet Peşinde


Yolculuk esnasında aklıma geldi, oha dedim nasıl olmauş da yazmamışım. Eski aslında ama keyifli bir film. Gözlerinin önünde ailesi öldürülen bir amcanın, ailesinin katillerinin bulunamaması üzerine yaptıklarını anlatıyor.

Şöyle söyleyeyim, filmin sonuna kadar adama leyla olacaksınız. Öyle çok seveceksiniz, yaptıklarını öyle bir takdir edeceksiniz, aklına kayıtsız şartsız kurban olacaksınız ki sormayın. Ama filmin sonunda öh bu muymuş diyeceksiniz. Yanlış anlaşılmasın, film için değil, adama boşuna kurban olasınızın geldiğini farkedeceksiniz.

Onun dışında keyifli bir film. Alır başını sürükler, sen bile anlamazsın okur.

10 Mart 2010 Çarşamba

Under The Mountain


Annesi ölen ikiz insanlarının amcalarının yanına gitmesiyle başlayan bir hikaye. Amcalarının komşusu olan bir aile hakkında tuhaf şeyler sezmeleriyle başlıyor olaylar. İkiz olmalarının bir anlamı var. Yanardağların altında hapsedilmiş bir takım canlılar hikayenin baş karakterlerinden gibi bir şey. Değişik bir yapım olmuş.

Çok iyi bir film diyemesem de öylesine izlenebilir. Ama gaza gelip de para verip gitmenin de lüzumu yok. Yine de diyorsan ki, parabol kızım sana ne, buyur git. En büyüğünden pıtpıt bile al.

8 Mart 2010 Pazartesi

Vampir İmparatorluğu-Daybreakers


Filmimiz 2019 yıllarında seyir ediyor. Yok efenim neymiş, dünyaya vampirler hakim olmuşmuş, insanların hemen hemen hepsi vampir dönüşümünü kabul etmişlermiş, kabul etmeyenler de diğerlerinden kaça kaça yaşıyorlarmış, falan da filan.

Vampir dostlarımız ve insan kankalarımız arasındaki ardı arkası kesilmez bir mücadele. Tam ben bunları yazıp, filmi yermeye devam edecekken, heyecanın doruk yapması da ilgi çekici tabi.

Sonlara doğru vay bea dedirtiyor. İzlesen de olur okur, izlemesen de.
Filmin ingilizcesi de daybreakers ha.

7 Mart 2010 Pazar

Öldür Onu


Ali Ceylan'ın anısına yapılmış bu filmde komik bir kantri-vestern havası yaratılmaya çalışılmış. Peki başarılı olunmuş mu? Bence olunmamış. Neden dediğinizi duyar gibiyim. (Yalanın Allahı)

Film aslında çok bambaşka bir komedi vaad ediyor. Başladığı zamanlarda hafiften seziyorsunuz. Hele bir de başlamadan önce gogula yazıp bi baktınızsa ne ala. Ama filmin ilerleyen sahnelerinde gerek oyunculuk vazifesini yerine getirememiş kimseler, gerek yine aynı kişiler yüzünden filmin havası sönüyor.

Kamerasıları çok iyi değil zaten. Hatta başlarda 90'lı yıllarda çekildi zannediyorsunuz. Ama sonra konuşmalardır zartlardır zurtlardır dank ediyor kafa. Hea yeniymiş lan diye afallarsanız korkmayın.

Olmamış ya.. Ama keşke olsaymış. Konusu iyiymiş çünkü. Espiriler de güzelmiş. Ama olmamış. Tiri points goz tu... Gitti gider.

8 Şubat 2010 Pazartesi

Balls Of Fury


Çok şirin bir film bu bence. Aklıma geldikçe kıs kıs gülüyorum. Komikliğin hakkını vermiş gibi.

Pinpon turnuvası gibi bir şeyler var. Bir adam var. Öyle yani. Komik momik.

The Net 2.0


Şebnem DÖnmez, Demet Akbağ gibi pek çok ünlü oyuncunun da içinde bulunduğu yabancı bir film. ( Amerikan mıydı İngiliz miydi bilemedim bir an).

Güzel bir konusu var. Alışılmadık şeyler, kimin eli kimin cebinde durumları, al bir de buradan yak dedirtecek olaylar görmek mümkün.
İStanbul'a iş içn gelen bir bilgisayar mühendisi teyzenin bir komploya maruz kalmasıyla birden bire aranan bir suçlu olmasını anlatıyor. Enteresan yani.

Genel itibariyle güzelce bir film. İzlemeyen varsa, tavsiye ederim.

Gerilim Hattı


Dağa tırmanmaya giden kızlı erkekli bir gençler grubunun hanibal tarzı bir yaratığın eline düşmesiyle ilgili bir film. Tipik korku- gerilim filmi. Yok efenim gözlüklü oradan gitmeyelim demiş, onlar da onunla korkuyor diye dalga geçmişler de oradan gitmişler, sonra da vah başıma gelenler. Öyle yani. İzlemeyin bence. Yine de siz bilirsiniz.

Sonunda hepsi de ölüyor ama söyleyeyim. Zaten bildiğim kadarıyla mekan Balkan Yarımadası ve orada böyle olaylar gerçekten de var. Şaka değil gerçek misali. Ama yine de izlemeyin olum.

Kaplumbağalar da uçar


Bir mülteci kampında yaşayan küçücük, el kadar çocukların hikayesini anlatıyor film biz izleyicilere. Ve onların hikayesi en derin hatlarına kadar görmeye değer.

Filmin başından sonuna kadar bizimle olacak 3 çocuk var. Biri minik bir kız. Biri en az kız kadar minik bir erkek. Diğeri de kızın sürekli sırtında taşıdığı ufak bir bebek.

Aslında sandığınız şeylerin, sandığınız gibi olmadığını anladığınızda koca bir oha patlatacaksınız. Emin olun ve gidin bu filmi izlemediyseniz izleyin.

İki Dil Bir Bavul


Yeni mezu olup da, bir köye atanmış öğretmenin yaşadıklarını konu alan bu filmde, insana oha dedirten bir kaç şey var. Çoğu öğrencinin Türkçe bilmemesi, 5. sınıfa kadar tüm öğrencilerin aynı sınıfta ders görmeleri, içecek su bulmakta zorlanma halleri ve daha niceleri.

Film tam anlamıyla ev yapımı denilebilecek bir türden. Ama diğer ev yapımlarından çok daha fazla doğal. Bildiğin doğal lan hatta.

Sevimli film. İzlemeseniz de olur ama güzel yani. Yapmayı akıl edeni tebrik edilesi cinsten.

Death Race


Hemen hemen Gamer tarzı bir film. Yine olay hapishanede geçiyor. Tek farkı bu ölümüne bir araba yarışı. Ve şunu da söyleyebilirim ki, Gamer'dan çok daha iyi bir film. Reyting saplantısı olan bir hapishane müdürü teyze sayesinde kadınların ne kadar da çakal olduklarını saptamak mümkün. Filmin her dakikası ayrı heyecan, ayrı aksiyon.

Bambaşka bir şeyler var işte bu filmde. Şiddetle tavsiye edilir. Bir de bu filmin eskisi var. Aman karıştırmayalım lütfen.

Gamer


Bilenler bilirler. Fena bir yapımdır bu da.

Hapisanedeki idam mahkumlarının, nasıl olsa ölecek insanların, kantır sıtrayk tarzı bir çarpışmaya tabi tutulmasıyla yapılan bir tv programını ve sonunda tüm insancıkları buradan kurtarmaya çalışan bir başka insancığı anlatıyor.

Her şey reyting için.

The tournament- Turnuva


Alın işte dünyanın en iyi filmlerinden biri. Hiç abartmıyorum da üstelik. Şaka değil gerçek. Bu film de alışılmadık bir kurguya sahip. Sürükleyici bir yapısı var.

30 suikastçının insanların üzerinden para kazandığı bir oyuna katılmasıyla başlıyor. Sona kalan dona kalıyor. Yaşamaya hak kazanıp, büyük ödüle konuyor. Ve bu turnuvada iki kişi çok önemli. Biri, gelmiş geçmiş bütün turnuvalardan mezun olmuş amca, diğeri bu amcanın son turnuvaya katılma sebebi insan.

Bana anlattırmayın şimdi konuyu. Gidin izleyin kardeşim. Bu film kaçmaz.

Up in the air


Bu film hoş bir film. Alışılmadık bir senaryosu var. Ve filmin sonunda bir erkeğin nasıl yola geldiğini, nasıl da aşık olduğunu ve aşkının peşinden nasıl da koştuğunu göreceksiniz. Ama boşuna heyecanlanıp sevineceksiniz. Çünkü aynı erkek, duygusuzlaşmak adına bir sürü sebebi olduğunu görecek. Ve zurnanın zort dediği noktayla tanışıp, memnun olacağınıza şüpheniz olmasın.

İzlenmeye değer mi? Neden olmasın.
Kesinlikle izlenmesi gereken bir film olduğunu söyleyemesem de, hoştur kendileri.

Morganlar Nerede?


Bu filme de hiç başka film yok diye gittimdi. Sayılı sinema deneyimlerimin içine bu filmle turp suyu sıkmak istemezdim. Öyle diyeyim siz anlayın. Daha da lafa gerek yok.

Zaten filmin Türkçe'si de böyle değil. Did you hear about the Morgans diyor. Allah aşkına yapmayın.

The Invention of lying


Normal şartlar altında asla izlemeyeceğim bu filmi, zavallı yurt odamda artık izleyecek bir filmim kalmadığı için izlemek zorunda kalmıştım. Ve o zaman, ne kadar önyargılı bir insan olduğumu bir kez daha farkettim.

Bu tür filmlerden hoşlanmayan birinin bile son derece seveceği bir film. Yalan diye bir şeyin olmadığı bir coğrafyada geçiyor. Ve söz konusu yerde, kimsenin yalan söylememesini bırakın, 'yalan' diye bir kelimenin varlığı bile yok. Ve kahramanımızın yalanı keşfetmesine kadar berbat olan hayatı, yalan söylemesiyle bir anda yoluna giriyor.

İnanılmaz enteresan diyalogları olan bu filmde, güleceğinizden şüpheniz olmasın. (yine de izlenecek daha iyi filmler biliyorum)

(Filmi izlediğinizde farkeder misin bilmem ama, bana sanki ateist bir ekip tarafından hazırlanmış gibi geldi. Ben biraz fesat bir insanım, belki de paranoya yaptım ama azıcık bir bakın bakalım size de öyle gelecek mi)

The Road


2009 yapımı, pek bir başarı sağlayamamış bu filmde, yine geleceğe dair bir şeyleri görmek, anlam vermek mümkün. Hiçbir şey düşünmeden, sırf ibret almak için izlenebilecek bir film.

Bir çok sahnesi fazla sıkıcı aslında. Ve yine pek çok kısmı da anlaşılmaz. Filmi değişik bir kurguyla vermek istemişler ama nedense bu kurguyu izleyiciye göstermeyi pek başaramamışlar. Yine de, en azından bizi neyin beklediğini görmek için izlemek de lazım.

(Dipnot: Cidden çok sıkıcı kısımları var. Hiç düşünmeyin, bu sıkıcı kısımları atlayın. Önemli bir şey yok oralarda zaten.)

Babylon A.D.


Vin Diesel'in başrolünü üstlendiği bu harika filmi izlemeyen varsa çeksin gitsin bence. Hemen izlesin.

Filmin gelecekten bahsettiğini anladığınız anda bir şok oluyorsunuz. Ve geleceğin filmde bahsedildiği gibi olabileceği ihtimalini düşündüğünüzde daha bir şok oluyorsunuz. Bir kızı, New York'a götürme görevi verilen eski ordu mensubu abi ile yapılan yolculuğu konu alıyor film. Ve bu sırada bir sürü şeye değinilmiş.

Ayrıca, yorum sitelerinde nedense bu film için 'sıkıcı', 'vakit kaybıydı' gibi yorumlar yapılmış. Herkesin fikri kendine olduğu kadar, bu film de izlenmeye değer. Siz onlara bakmayın bence.

Street Fighter: Chun-Li Efsanesi


Bu film ne zaman aklıma gelse Chun-Li karakterini canlandıran Kristin Kreuk'u düşünürüm. Kendisi pek tatlı bir kadındır. Özellikle filmde o kepçe kulakları bile çekici geliyor insana.

Son derece zeki ve güzel olan, dövüş konusunda kendini bırakmış ustalarını bile aşmış bu kız, babasını kurtarmak için neler neler yapıyor. Filmin bu kısmı enteresan olduğu kadar, kızı ilgilendirmeyen bir başka kısmı da çok enteresan. Ama ben bu kısımdan bahsetmeyeceğim. Gidin kendiniz izleyin.

Denemeye değer.

Das Wilde Leben


Bu filmi bilenler bilmeyenlere anlatsın. Bu film öyle bir film. Bir kızın hippilerin arasında düşmesi üzerine bir film. Son derece akıcı, son derece sevilesi, gayet de enteresan. Hem politik, hem değil. Hem komik, hem üzücü.

İzlerken biraz sıkılabilisiniz ama. Onu da söylemek lazım. Yine de film ileri tuşuna basa basa izleseniz de güzel film. Natalia da fevkalade bir oyunculuk sergilemiş.

Ayrıca filmin soundtracki de dinlemeye değer. Natalia Avelon ve Ville Valo'dan summer wine. Ama ben size Nancy Sinatra ve Lee Hazelwood'un summer wine'ını tavsiye ediyorum.

Death Proof


Quentin Tarantino. Canına yandığım insan. Öyle hoş bir film yapmış ki, baldan tatlı.

Filmimiz 4 genç kızın bir pisikopat tarafından munharca katledilmesini konu alsa da, . sonradan bu deli danayı katleden 3 kız daha da mühim bence. Filmin repliklerinden tutun da, bacak mankeni zenci kızına, sopalarla dağıtılan beyinlere, efektlerine kadar her şeyi pörfekto.

Film adını, bu az önce bahsettiğim pisikopatın, sürücü koltuğunda oturan kişi için ölüm geçirmez olan arabasından alıyor. Araba ölüm geçirmediği gibi, can almakta da usta. Ama ben o pisikopata buradan diyorum ki, her kuşun eti yenmez ulan.

Chocolate


2008 yapımı bu filmi muhtemelen bilmiyorsunuz. Adından haberdarsanız da bir başka filmle karıştırıyorsunuz. Fakat bu çikolata, Prachya Pinkaew'in yönetmenliğini yaptığı çikolata.

Filmimiz otistikimsi bir kızın hikayesi gibi bir şeyini anlatıyor. Kızın otistik olduğundan emin değilim. Ama bir sorunu olduğu belli. Filmin yarısının dövüş sahnelerinden oluştuğunu, ve bu dövüş sahnelerinin şimdiye kadar izlediklerimin arasında özel bir yerleri olduğunu belirtmeliyim. Ayrıca, tüm dövüş sahnelerinin gerçek olduğunu da söylemekte fayda var. Dublör dediğimiz olay bu filmde yalan kalıyor. Bu otistik kızımız, annesinin zamanında bir mafyayla olan bağı yüzünden bütün milleti dövüyor, hepsinin ağzını burnunu kırıyor.

Filmin ilerleyen kısımlarında karşınıza hiç beklemediğiniz şeylerin çıkması da muhtemel. Ben diyorum ki, siz siz olun. Bu filmi de izleyin.

Natural Born Killers


Hayatımın içine kadar işlemiş bu filmde, içime işlemiş diğer filmlerde olduğu gibi Quentin Tarantino izleri görmek pek mümkün. Filmin yönetmeni zartu zurtu beni enterese etmiyor doğrusu. Ayrıca konu anlatmakta pek iyi olmadığımı da hesaba katarsak, diyebileceğim çok az şey var.

Aslında film, izleyicide bırakması çok güç bir ana tema üzerine hazırlanmış. Filmin asıl konusunu meraklılarına söyleyeyim: Aşk. Mickey ve Mallory sayesinde, diğer aşk filmlerinden çok farklı bir aşkı tanımak mümkün. Konunun aşk olması sizi yanıltmasın, aşk filmlerini sevmeyenler için söylüyorum bunu. Muhtemelen filmi izleyince filmin gösterilen kısmının aşktan çok aksiyon olduğunu göreceksiniz.

Kesinlikle en az bir kere izlenmesi gereken bir film.

7 Şubat 2010 Pazar

Giriş

Düşündüm taşındım sonunda film arşivimi siz değerli okurlarıma açmaya karar verdim. Uzun zamandır gerçekleştirmek istediğim bu projede gaz sebebim olan Sinvegur arkadaşımı da takdire şayan buldum.

Kendisi, açtığı film blogu sayesinde bana müthiş bir yol gösterici oldu. Değerli dostumuza, www.hafifsinema.blogspot.com , www.hafiftarih.blogspot.com , www.sinvegur.blogspot.com adreslerinden ulaşabilirsiniz. Ulaşamazsanız bilin ki, ben linkleri yanlış verdim, en kısa zamanda da düzelteceğim. Bundan şüpheniz olmasın.